
Merhabayın yine ben geldim.
Tozumla, toprağımla,
Yağmur kokulu düşlerimle,
Ufukta parlayan gün gibi güneş gibi aydınlık ve sıcak yalımımla.
Merhabayın yine ben geldim.
Tozumla, toprağımla,
Yağmur kokulu düşlerimle,
Ufukta parlayan gün gibi güneş gibi aydınlık ve sıcak yalımımla.
Yaşamak bu yangın yerinde
Her gün yeniden ölerek.
Zalimin elinde tutsak,
Cahile kurban olarak.
Yalanla kirli havada,
Güçlükle soluk alarak.
Savunmak gerçeği, çoğu kez
Yalnızlığını bilerek.
Korkağı, döneği, suskunu
Görüp de öfkeyle dolarak.
Toplanıyor ölü arkadaşlar
Her biri bir yerden gelerek
Kiminin boynunda ilmeği
Kimi kanını silerek ….
“Yaşamak görevdir bu yangın yerinde
Yaşamak, insan kalarak”
Ataol Behramoğlu
‘İçimi açtım sana, içini açmak için.’
Bir kaplumbağa adımı ağır, bir ağaç gölgesi sessiz, bir çocuk gülüşü masumdur sevda.
'bin kez budadılar körpe dallarımızı,
bin kez kırdılar.
yine çiçekteyiz işte yine meyvedeyiz.'
Cehaleti örgütledi arsızlar, hırsızlar.
Bile isteye cahil bıraktılar garibi gurabayı, fakiri fukarayı kendilerinin olsunlar, kendilerinden olsunlar diye.
Sonra çıktılar meydanlara dişi deveyi gösterip;
‘Ey ahali bu deve erkektir’ dediler.
Devenin bile ‘erkeğim’ diyesi geldi.
Tuttu bir yaprağın elinden bir rüzgar,
Yükledi sırtına, koydu heybesine sayısız damlayı bulut,
Koştu ardından çocukların, gitti önleri sıra yaşlıların zaman,
Aldı körpe kuzuyu anasının kucağından,
babasının ocağından bir apoletli,
Toprağa bıraktı herbirini, herbiri…
Yaprak, rüzgar, damla, bulut, yaşlı, çocuk, apoletli ve kuzu,
Hiçbiri geri gelemedi..
Odda eti aş edenler, kağnı yapıp yük taşımışlar.
Yetmemiş…
Demiri suda yüzdürenler, çelikten kanat yapıp arş’ı ala’ ya yükselmişler.
Yetmemiş…
Göz yetmemiş,
kumu mercek edip ırakları yakın etmişler.
Yetmemiş…
Kulak yetmemiş,
bakırı tel edip sesi çığlık etmişler.
Yetmemiş…
Heyhat!
Gözler kör, kulaklar sağır şimdi.
Neye yaradı bunca yetmezlik şimdi?
Kimi bekler sabahı, kimi olsun ister gece.
Kimi dilde binbir söz, kimi dudakta binbir hece…
Varlığı var edenin, onun olduğunu belli eden yokluğu da var edenin o olduğunu bilenler çekip gittiler. Yoklukta varlık arayanlarla, varlıkta yokluk bulanlara kaldı şimdi buralar.
Var olsunlar…
Gün batar, ay dolanmaya başlar serinin üstünde.
Atarlar uzaklarda görünmeye başlar kimi mavi, kimi kızıl, kimi bembeyaz.
İçtiğin tütünün dumanında sen varsın, senden var, bilirsin…
ya içtiğin suyun damlasında kim var, kimler var, bilebilir misin?
ya gördüğün hangi zaman, kimin gençliği, kimin öldüğü an?
Düş en önüne arkandakilerin,
Arkandakiler senden öndeler.
Dur en sonunda senden öndekilerin,
Önden gidenlerin de ardındakiler.
“Ay ve güneş herkesin lambasıdır, hava herkesin havasıdır, su herkesin suyudur. Ekmek neden herkesin ekmeği değildir?” Şeyh Bedreddin